28 Nisan 2009 Salı

in russia you run for your life!

turist ömer'i çok sevmişimdir.

bu sefer ki gezelim görelim akşamları sapıtalım içelim programımızda moskova ve petersburg'dan alıntılar yapıcaz.

gece treniyle moskova'ya doğru yola çıktık. bu sırada açıp brazaville'den "night train to moscow" dinleyin. iyi gidebilir. kompartıman beklediğimden çok küçük çıktı. dört kişi kaldığımız için kimin ne zaman nereye hareket etmesi problemeni stratejik planlarla çözdük.


ve sonunda moskova...

istasyonda bizi lenin karşıladı. diğer heryerde olduğu gibi...
sabah trafiği türkiye'yi hiç aratmadı. sen çık 140 binlik şehirden git 11 milyonluk moskova'ya.. et ordusundan fenalık geçiricektim. ve şu an hayatımın itirafını yapıyorum ben kremlin'in saraydan ibaret olduğunu sanmaktaydım. ve sarayında bu olduğunu düşünmekteydim:

evet çok gerizekalıyım. kendisi sadece bir kiliseymiş. kremlin bir kale gibi bişimiş. içinde bir sürü kiliselerden oluşan. içinde saray var ama bana hiç büyüleyici gelmedi.
hayatımda moskova'da geçirebileceğim tek günde red square kapalıydı.

gece yine trenle petersburg'a geri döndük. şu an fark ettimki fotoğraf yüklemek beni yoruyor. bu yüzden şimdi teker teker fotoğraf yüklemek istemiyorum ama şunu diyebilirim ki petersburg'da limo bir hayat tarzı

koyarım öle tarza...
bi de zıplamalı fotoğraflar erasms'un vazgeçilmezleri..


rusları sevmedim. çok kabalar. yani evet doğaları öyle aslında. bize öyle geliyor. bütün gezi boyunca bir paranoya hakimdi bişiler çalınıcak diye. bi ara arkadaşımla ayrılmak zorunda kaldık dakikalarca birbirimize sarılıp "bak varınca beni çaldır" dedik. petersburg'da çarların şımarıklığına tanık oldum. insanların görgüsüzlüğüne. ve bir o kadar da fakirliğine. sovyet döneminin kapitalizm amaçlı kullanılmasına pek şaşırmadım. kahrolsun turizm.(berlin'de de duvardan parçalar satıyolardı. otobüsle bir yere gidebilmek trafik nedeniyle 2 saati bulduğu için canım istanbulum dedirtti.
ha bir de dönerkenp pasaport kontrolünde bütün avrupa vatandaşlarının kontrolü 5 saniye alırken benimki tam 6 dakika sürdü. tahmin ettiğimiz için kronometre tuttuk.
peki o zaman size iyi geceler!

20 Nisan 2009 Pazartesi

under french invasion

mutfağa ele geçiren fransız ailesi, her hareketimi inceleme altına aldı. ne yiyiyorum, nasıl yiyorum, çatalı nasıl tutuyorum. sinirime sinir kattılar. bu ilgilerini türklüğüme bağlıyorum. ahaaaaaa benim de annemler geliyor bir aya. oturup elimizle pilaz yiyip arabesk kasetler dinliycez.

19 Nisan 2009 Pazar

La Maison de Mon Reve

geçenlerde Norveç planı yapmak için Anais'in katına gittim. mutfakta bi müzik duydum, inanamadım. "cocorosie mi bu?"
evet dedi. dayanamayıp sarıldım. gülüp, noldu dedi.
"evde gibiyim"

16 Nisan 2009 Perşembe

eğer en kuzeye gitmezsem bileklerimi kesip kafamı fırına sokup 2. kattan atlarım.

14 Nisan 2009 Salı

sen koca kışı hasta olmadan geçir sonra iki dakika güneşin altında yattın diye hasta ol. "lan acaba homesick mi oldum?" diye düşünmeye başladım. ya da vucudum aniden fazla d vitamini alınca garip reaksiyonlarda bulundu. kendine gel lütfen.

daha neler?

BBG formatında bir yarışmada 6 Filistinli 6 İsrailli genç birlikte yaşayıp Ortadoğu sorununa çözüm bulucakmış. reyting rekorları kırarmış.
akılfikir.

confessions of a "flu" id mind

dün "aşırı güneşlenmeden" dolayı hasta oldum. vücudumun her bir metrekaresi ağrılar içinde kıvranırken, odada tek başıma ölüp kalıcam kimsenin haberi olmucak diye ataklar geçirince uyumanın en iyi çözüm olacağına karar verdim. gördüğüm rüyalar beni daha çok hasta etti. tekrar fince sınavına giriyordum ve dünya barışı hakkında görüşlerimin fince yazılması isteniyordu.
bundan sonra bilgisayarı kapamadan yatmam.

13 Nisan 2009 Pazartesi

11 Nisan 2009 Cumartesi

spring to kingdom come



bugün geldi.
*his kiss of spring*

10 Nisan 2009 Cuma

good friday.

bugün 'good friday' tatili. türkiye'de burdaki tatil günlerine bakıp bu günü görünce çok heyecanlanmıştım. ama bugun şehir öldü, her yer kapalı. hava garip, bazı yerlerde hala kar var. bisikletimin farı yok gecelerden korkuyorum.
her şeye rağmen oturup bütün gün 'good friday' dinliycem.
'just because the sky turn from grey into blue'
bu dinginlikle oturup paperlarımı yazmaya başlıycam. evet bunu yapıcam bugun.

sonra günü 'exit music' le bitirip, 'nice dream'le uykuya dalıcam.

arivederci

şimdi geldim ve sonunda beklediğim mail gelmiş. attığım 8308201 mailden sonra elçilik stajiyer aramadığını belirtti. nah kalırım hazirana.
sayın ertaş.

9 Nisan 2009 Perşembe

minulla on polkupyörä

en önemli haberi vermeyi unutmuşum. artık bir bisikletim var!!! sonunda!! bisiklet burda tam bir "fortune" olsa gerek. gittiğim dükkanlarda 2. elleri 170 eurodan başlıyordu. 1. ellere bi baktım 400 eurodan 1000euro ya kadar var. oha o paraya bizim oralarda motorsiklet alırsın be. neyse sonra 2. el eşyalar satan bi yere gittim ordan 60 euroya aldım. umarım ben gideseye kadar dayanır. zaten önde lambası yok gece naparım bilmiyorum.
dün bisikleti aldıktan sonra kilidimin olmadığı aklıma geldi. kilitsiz bıraksam kesin biri alıp götürür. beni bulur çünkü böyle şeyler. adam bi market gösterdi şehrin bi başka kısmında. orda ucuz olur dedi. bende ya bismilla panik içinde ilk bisiklet turumu yaptım. kimseyi ezmedim. küfür yemedim. ama bu kadar olur giderken yolda 4 tane arkadaşımla karşılaştım. dur kalk zor oluyor. ama hoşuma gitti. karşıdan bisikletle geliyorsun sonra durup muhabbet ediyorsun. arabada bu keyif yok. ama karar verdim bisiklet magandası olucam.
vın vın.

edit** 2. günümde popomun üstüne oturamıyorum.

riga güzeldi.

evet. ama sanırım beğenmemin sebebi havaydı. 16 dereceden bahsediyorum. montları attırıp çantalara teptirdi. ilk defa etrafımda fransızlar olmadan bi yere gittim. grup: 2 Rus, 1 Alman, 2 Çek, 2 Nepalli, ve 1 izlandalıdan oluşmaktaydı. izlandalı kızla ilk defa orda tanıştım. ama beni hayal kırıklığına uğrattı. içimdeki izlanda aşkını daha fazla alevlendiremedi. hatta söndü diyebiliriz. kalabalık olduğumuz için bazı yerlerde anlaşmazlıklar çıktı. tek başına gezmek en güzeli diye düşündüm yine. kimsenin isteği bi diğerine tutmuyor. ben sabah bir an önce kalkıp gezmek istiyorum. herkeste bi tembellik. gün içinde 3-5 yer görünce "oha ne kadar çok yer gördük" diye bi de oturmuyolar mı deliriyorum. istediğim her yeri göremesem de tatmin edici bir geziydi.
nüfusun %40 ı Rus. sağolsun Rus arkadaşların pazarlık yeteneğiyle ucuza getirdik bazı şeyleri. ama güvenlik burdaki gibi değil. yok sokakta tek başına yürüme çantana sahip ol... Türk biri olarak böyle şeylere alışığım ama Finlandiya'dan gidince tam bir paranoyak oldum. burda çantanı bi yere bıraksan dönüp kimse bakmaz. türkiye'ye dönünce halim pek bir yaman olucak.





evrime inanıyorum.

bu gece turku'ya döndükten sonra eve "tek başıma" yürürken oldu. aklımdan binlerce nehir kenarında işlenebilecek cinayetler geçti. ama kurban rolünde. o sırada yanımdan siyah deri eldivenli bir adam geçti.

2 Nisan 2009 Perşembe

ti amo bambino

çok fazla gürültü yaptıkları için ilk geldiğimde komşum italyanları dövmek istiyordum. ama erken yargılamışım. çünkü dünya üzerinde hiçbir iki insan gecenin yarısında papatya çayı içmeye karar verdikten sonra bas bas bağırıp, gülüp, bu kararı sarılarak kutlamaz. bundan ders çıkarmak lazım: küçük şeylerden mutlu olun.

april's fool



4-6 nisan: tampere+riga
9-13 nisan: lakeland ya da aland island
21-26 nisan: rusya

bu haftanın sürmanşeti:
dolapta kalan son nestea şeftalinin donarak ölmesi.
çok fenayım a dostlar.