27 Haziran 2009 Cumartesi
and the final moments
this guy appeared randomly while we were having our last barbecue on the hill. and he said "..so you all are in final countdown".
10 Haziran 2009 Çarşamba
8 Haziran 2009 Pazartesi
abla sen almancı mısın.
sonunda bu cuma kendimi izmir'e vurdum. heyecanla dolmuşa bindim. normalde en önde oturmaktan nefret ederim- para uzat vs. ama bu sefer gidip direk en öne oturdum. herkes bana para uzatsın sosyelleşeyim istedim. ama şans bu ya çok binen olmadı. bende bütün yolu şöförle dikiz aynasından bakışarak geçirdim. özlemişim sigara kokusuyla karışan nem kokusunu. kaşer paneleri. çiğdemcileri. çarpışa çarpışa omuz atarak yürümeyi. kıbrıs şehitlerindeki gotikleri. oğlum kesmekeş seviyorum ulan seni!
6 Haziran 2009 Cumartesi
3 Haziran 2009 Çarşamba
2 Haziran 2009 Salı
31 Mayıs 2009 Pazar
27 Mayıs 2009 Çarşamba
25 Mayıs 2009 Pazartesi
24 Mayıs 2009 Pazar
23 Mayıs 2009 Cumartesi
beni bu havalar..
Durmadan Türkiye'deki hava durumuna bakmak alışkanlık haline geldi son günlerde. Sonra İzmir'deki 33 dereceyi görünce ben o havayı burda haziranda bile nah görürüm diyorum. Sonra yetinmeyip ankara'nın yağışlı olduğunu görüyorum. Defne hadi yine iyisin. bense çıkıp şimdi havamı alıcam.
22 Mayıs 2009 Cuma
siks oonmä suruinen*
the organ-love love love
sonra sırtımı kızgın çatıya verip izliycem.
*that's why I am sad
sonra sırtımı kızgın çatıya verip izliycem.
*that's why I am sad
20 Mayıs 2009 Çarşamba
merhaba avrupalı! ben apaçiyim.
nedense avrupalı insanı bi bok sanma bunun karşısında utanma gücenme eziklik duygusu vardır bazen. buradaki altı aylık tecrübemden ve tanışıtığım insanlardan yola çıkarak diyebilirim ki hayatımda hiç bu kadar apaçi sürüsüyle tanışmamıştım.
evet çünkü ben tanıştığım kebabçılarlar ahbaplık kurup bisiklet mafyası kurmuyorum. ya da bar tuvaletlerinde çaldığım bardaklara çantamdan bira doldurmuyorum. yaşadığın yerden bi habersin, yuvarlanıp gelmen lazım.
sizi tanıdığıma memnun oldum lan. özellikle gelip gelip "keh keh kendini avrupalı görüyor musun? ne zaman birliğe giriyosunuz?" sorularına cevap vermekten ayrı bir zevk duydum.
istemiyorum anne!
evet çünkü ben tanıştığım kebabçılarlar ahbaplık kurup bisiklet mafyası kurmuyorum. ya da bar tuvaletlerinde çaldığım bardaklara çantamdan bira doldurmuyorum. yaşadığın yerden bi habersin, yuvarlanıp gelmen lazım.
sizi tanıdığıma memnun oldum lan. özellikle gelip gelip "keh keh kendini avrupalı görüyor musun? ne zaman birliğe giriyosunuz?" sorularına cevap vermekten ayrı bir zevk duydum.
istemiyorum anne!
6 Mayıs 2009 Çarşamba
veee kuzeyine
bugün akşam stockholm'e doğru yola çıkıyorum. yine bir feribot seferi beni bekliyor. 8 mayıs'ta yeah yeah yeahs konserine gidiyorum. veeeee sonrasında oslo üzerinden lofoten adalarına gidiyorum. kalıcak yer hiç bir şey ayarlayamadık. artık orda ne olur bilemiyorum. ama "midnight sun"ı ucundan yakalıcağımız kesin.
5 Mayıs 2009 Salı
28 Nisan 2009 Salı
in russia you run for your life!
turist ömer'i çok sevmişimdir.
bu sefer ki gezelim görelim akşamları sapıtalım içelim programımızda moskova ve petersburg'dan alıntılar yapıcaz.
gece treniyle moskova'ya doğru yola çıktık. bu sırada açıp brazaville'den "night train to moscow" dinleyin. iyi gidebilir. kompartıman beklediğimden çok küçük çıktı. dört kişi kaldığımız için kimin ne zaman nereye hareket etmesi problemeni stratejik planlarla çözdük.
ve sonunda moskova...
istasyonda bizi lenin karşıladı. diğer heryerde olduğu gibi...
sabah trafiği türkiye'yi hiç aratmadı. sen çık 140 binlik şehirden git 11 milyonluk moskova'ya.. et ordusundan fenalık geçiricektim. ve şu an hayatımın itirafını yapıyorum ben kremlin'in saraydan ibaret olduğunu sanmaktaydım. ve sarayında bu olduğunu düşünmekteydim:
evet çok gerizekalıyım. kendisi sadece bir kiliseymiş. kremlin bir kale gibi bişimiş. içinde bir sürü kiliselerden oluşan. içinde saray var ama bana hiç büyüleyici gelmedi.
hayatımda moskova'da geçirebileceğim tek günde red square kapalıydı.
gece yine trenle petersburg'a geri döndük. şu an fark ettimki fotoğraf yüklemek beni yoruyor. bu yüzden şimdi teker teker fotoğraf yüklemek istemiyorum ama şunu diyebilirim ki petersburg'da limo bir hayat tarzı
koyarım öle tarza...
bi de zıplamalı fotoğraflar erasms'un vazgeçilmezleri..
rusları sevmedim. çok kabalar. yani evet doğaları öyle aslında. bize öyle geliyor. bütün gezi boyunca bir paranoya hakimdi bişiler çalınıcak diye. bi ara arkadaşımla ayrılmak zorunda kaldık dakikalarca birbirimize sarılıp "bak varınca beni çaldır" dedik. petersburg'da çarların şımarıklığına tanık oldum. insanların görgüsüzlüğüne. ve bir o kadar da fakirliğine. sovyet döneminin kapitalizm amaçlı kullanılmasına pek şaşırmadım. kahrolsun turizm.(berlin'de de duvardan parçalar satıyolardı. otobüsle bir yere gidebilmek trafik nedeniyle 2 saati bulduğu için canım istanbulum dedirtti.
ha bir de dönerkenp pasaport kontrolünde bütün avrupa vatandaşlarının kontrolü 5 saniye alırken benimki tam 6 dakika sürdü. tahmin ettiğimiz için kronometre tuttuk.
peki o zaman size iyi geceler!
bu sefer ki gezelim görelim akşamları sapıtalım içelim programımızda moskova ve petersburg'dan alıntılar yapıcaz.
gece treniyle moskova'ya doğru yola çıktık. bu sırada açıp brazaville'den "night train to moscow" dinleyin. iyi gidebilir. kompartıman beklediğimden çok küçük çıktı. dört kişi kaldığımız için kimin ne zaman nereye hareket etmesi problemeni stratejik planlarla çözdük.
ve sonunda moskova...
istasyonda bizi lenin karşıladı. diğer heryerde olduğu gibi...
sabah trafiği türkiye'yi hiç aratmadı. sen çık 140 binlik şehirden git 11 milyonluk moskova'ya.. et ordusundan fenalık geçiricektim. ve şu an hayatımın itirafını yapıyorum ben kremlin'in saraydan ibaret olduğunu sanmaktaydım. ve sarayında bu olduğunu düşünmekteydim:
evet çok gerizekalıyım. kendisi sadece bir kiliseymiş. kremlin bir kale gibi bişimiş. içinde bir sürü kiliselerden oluşan. içinde saray var ama bana hiç büyüleyici gelmedi.
hayatımda moskova'da geçirebileceğim tek günde red square kapalıydı.
gece yine trenle petersburg'a geri döndük. şu an fark ettimki fotoğraf yüklemek beni yoruyor. bu yüzden şimdi teker teker fotoğraf yüklemek istemiyorum ama şunu diyebilirim ki petersburg'da limo bir hayat tarzı
koyarım öle tarza...
bi de zıplamalı fotoğraflar erasms'un vazgeçilmezleri..
rusları sevmedim. çok kabalar. yani evet doğaları öyle aslında. bize öyle geliyor. bütün gezi boyunca bir paranoya hakimdi bişiler çalınıcak diye. bi ara arkadaşımla ayrılmak zorunda kaldık dakikalarca birbirimize sarılıp "bak varınca beni çaldır" dedik. petersburg'da çarların şımarıklığına tanık oldum. insanların görgüsüzlüğüne. ve bir o kadar da fakirliğine. sovyet döneminin kapitalizm amaçlı kullanılmasına pek şaşırmadım. kahrolsun turizm.(berlin'de de duvardan parçalar satıyolardı. otobüsle bir yere gidebilmek trafik nedeniyle 2 saati bulduğu için canım istanbulum dedirtti.
ha bir de dönerkenp pasaport kontrolünde bütün avrupa vatandaşlarının kontrolü 5 saniye alırken benimki tam 6 dakika sürdü. tahmin ettiğimiz için kronometre tuttuk.
peki o zaman size iyi geceler!
20 Nisan 2009 Pazartesi
under french invasion
mutfağa ele geçiren fransız ailesi, her hareketimi inceleme altına aldı. ne yiyiyorum, nasıl yiyorum, çatalı nasıl tutuyorum. sinirime sinir kattılar. bu ilgilerini türklüğüme bağlıyorum. ahaaaaaa benim de annemler geliyor bir aya. oturup elimizle pilaz yiyip arabesk kasetler dinliycez.
19 Nisan 2009 Pazar
La Maison de Mon Reve
geçenlerde Norveç planı yapmak için Anais'in katına gittim. mutfakta bi müzik duydum, inanamadım. "cocorosie mi bu?"
evet dedi. dayanamayıp sarıldım. gülüp, noldu dedi.
"evde gibiyim"
evet dedi. dayanamayıp sarıldım. gülüp, noldu dedi.
"evde gibiyim"
16 Nisan 2009 Perşembe
14 Nisan 2009 Salı
daha neler?
BBG formatında bir yarışmada 6 Filistinli 6 İsrailli genç birlikte yaşayıp Ortadoğu sorununa çözüm bulucakmış. reyting rekorları kırarmış.
akılfikir.
akılfikir.
confessions of a "flu" id mind
dün "aşırı güneşlenmeden" dolayı hasta oldum. vücudumun her bir metrekaresi ağrılar içinde kıvranırken, odada tek başıma ölüp kalıcam kimsenin haberi olmucak diye ataklar geçirince uyumanın en iyi çözüm olacağına karar verdim. gördüğüm rüyalar beni daha çok hasta etti. tekrar fince sınavına giriyordum ve dünya barışı hakkında görüşlerimin fince yazılması isteniyordu.
bundan sonra bilgisayarı kapamadan yatmam.
bundan sonra bilgisayarı kapamadan yatmam.
13 Nisan 2009 Pazartesi
11 Nisan 2009 Cumartesi
10 Nisan 2009 Cuma
good friday.
bugün 'good friday' tatili. türkiye'de burdaki tatil günlerine bakıp bu günü görünce çok heyecanlanmıştım. ama bugun şehir öldü, her yer kapalı. hava garip, bazı yerlerde hala kar var. bisikletimin farı yok gecelerden korkuyorum.
her şeye rağmen oturup bütün gün 'good friday' dinliycem.
'just because the sky turn from grey into blue'
bu dinginlikle oturup paperlarımı yazmaya başlıycam. evet bunu yapıcam bugun.
sonra günü 'exit music' le bitirip, 'nice dream'le uykuya dalıcam.
her şeye rağmen oturup bütün gün 'good friday' dinliycem.
'just because the sky turn from grey into blue'
bu dinginlikle oturup paperlarımı yazmaya başlıycam. evet bunu yapıcam bugun.
sonra günü 'exit music' le bitirip, 'nice dream'le uykuya dalıcam.
arivederci
şimdi geldim ve sonunda beklediğim mail gelmiş. attığım 8308201 mailden sonra elçilik stajiyer aramadığını belirtti. nah kalırım hazirana.
sayın ertaş.
sayın ertaş.
9 Nisan 2009 Perşembe
minulla on polkupyörä
en önemli haberi vermeyi unutmuşum. artık bir bisikletim var!!! sonunda!! bisiklet burda tam bir "fortune" olsa gerek. gittiğim dükkanlarda 2. elleri 170 eurodan başlıyordu. 1. ellere bi baktım 400 eurodan 1000euro ya kadar var. oha o paraya bizim oralarda motorsiklet alırsın be. neyse sonra 2. el eşyalar satan bi yere gittim ordan 60 euroya aldım. umarım ben gideseye kadar dayanır. zaten önde lambası yok gece naparım bilmiyorum.
dün bisikleti aldıktan sonra kilidimin olmadığı aklıma geldi. kilitsiz bıraksam kesin biri alıp götürür. beni bulur çünkü böyle şeyler. adam bi market gösterdi şehrin bi başka kısmında. orda ucuz olur dedi. bende ya bismilla panik içinde ilk bisiklet turumu yaptım. kimseyi ezmedim. küfür yemedim. ama bu kadar olur giderken yolda 4 tane arkadaşımla karşılaştım. dur kalk zor oluyor. ama hoşuma gitti. karşıdan bisikletle geliyorsun sonra durup muhabbet ediyorsun. arabada bu keyif yok. ama karar verdim bisiklet magandası olucam.
vın vın.
edit** 2. günümde popomun üstüne oturamıyorum.
dün bisikleti aldıktan sonra kilidimin olmadığı aklıma geldi. kilitsiz bıraksam kesin biri alıp götürür. beni bulur çünkü böyle şeyler. adam bi market gösterdi şehrin bi başka kısmında. orda ucuz olur dedi. bende ya bismilla panik içinde ilk bisiklet turumu yaptım. kimseyi ezmedim. küfür yemedim. ama bu kadar olur giderken yolda 4 tane arkadaşımla karşılaştım. dur kalk zor oluyor. ama hoşuma gitti. karşıdan bisikletle geliyorsun sonra durup muhabbet ediyorsun. arabada bu keyif yok. ama karar verdim bisiklet magandası olucam.
vın vın.
edit** 2. günümde popomun üstüne oturamıyorum.
riga güzeldi.
evet. ama sanırım beğenmemin sebebi havaydı. 16 dereceden bahsediyorum. montları attırıp çantalara teptirdi. ilk defa etrafımda fransızlar olmadan bi yere gittim. grup: 2 Rus, 1 Alman, 2 Çek, 2 Nepalli, ve 1 izlandalıdan oluşmaktaydı. izlandalı kızla ilk defa orda tanıştım. ama beni hayal kırıklığına uğrattı. içimdeki izlanda aşkını daha fazla alevlendiremedi. hatta söndü diyebiliriz. kalabalık olduğumuz için bazı yerlerde anlaşmazlıklar çıktı. tek başına gezmek en güzeli diye düşündüm yine. kimsenin isteği bi diğerine tutmuyor. ben sabah bir an önce kalkıp gezmek istiyorum. herkeste bi tembellik. gün içinde 3-5 yer görünce "oha ne kadar çok yer gördük" diye bi de oturmuyolar mı deliriyorum. istediğim her yeri göremesem de tatmin edici bir geziydi.
nüfusun %40 ı Rus. sağolsun Rus arkadaşların pazarlık yeteneğiyle ucuza getirdik bazı şeyleri. ama güvenlik burdaki gibi değil. yok sokakta tek başına yürüme çantana sahip ol... Türk biri olarak böyle şeylere alışığım ama Finlandiya'dan gidince tam bir paranoyak oldum. burda çantanı bi yere bıraksan dönüp kimse bakmaz. türkiye'ye dönünce halim pek bir yaman olucak.
evrime inanıyorum.
bu gece turku'ya döndükten sonra eve "tek başıma" yürürken oldu. aklımdan binlerce nehir kenarında işlenebilecek cinayetler geçti. ama kurban rolünde. o sırada yanımdan siyah deri eldivenli bir adam geçti.
nüfusun %40 ı Rus. sağolsun Rus arkadaşların pazarlık yeteneğiyle ucuza getirdik bazı şeyleri. ama güvenlik burdaki gibi değil. yok sokakta tek başına yürüme çantana sahip ol... Türk biri olarak böyle şeylere alışığım ama Finlandiya'dan gidince tam bir paranoyak oldum. burda çantanı bi yere bıraksan dönüp kimse bakmaz. türkiye'ye dönünce halim pek bir yaman olucak.
evrime inanıyorum.
bu gece turku'ya döndükten sonra eve "tek başıma" yürürken oldu. aklımdan binlerce nehir kenarında işlenebilecek cinayetler geçti. ama kurban rolünde. o sırada yanımdan siyah deri eldivenli bir adam geçti.
2 Nisan 2009 Perşembe
ti amo bambino
çok fazla gürültü yaptıkları için ilk geldiğimde komşum italyanları dövmek istiyordum. ama erken yargılamışım. çünkü dünya üzerinde hiçbir iki insan gecenin yarısında papatya çayı içmeye karar verdikten sonra bas bas bağırıp, gülüp, bu kararı sarılarak kutlamaz. bundan ders çıkarmak lazım: küçük şeylerden mutlu olun.
april's fool
30 Mart 2009 Pazartesi
ben her gün pilav yemem.
burda her çeşmeden su içişimde melih gökçek'i düşünüyorum.
şimdi ankara'da da herkes bir bardak soğuk su içiyordur.
dün gece olanları burdaki bi arkadaşıma anlattım ve şöyle dedi :
"it's quite shitty to grow up in a society without dreams"
şimdi kimse kusura bakmasın ama mınakodunuz lan ankara'nın!
gidin kızılay meydanına benim için bir kaç tane daha plastik palmiye dikin ama mor ışıklandırmalı olsun, mümkünse fıskiye kenarı. oh yazın tiril tiril.
şimdi ankara'da da herkes bir bardak soğuk su içiyordur.
dün gece olanları burdaki bi arkadaşıma anlattım ve şöyle dedi :
"it's quite shitty to grow up in a society without dreams"
şimdi kimse kusura bakmasın ama mınakodunuz lan ankara'nın!
gidin kızılay meydanına benim için bir kaç tane daha plastik palmiye dikin ama mor ışıklandırmalı olsun, mümkünse fıskiye kenarı. oh yazın tiril tiril.
29 Mart 2009 Pazar
en son saksıdaki palmiyenin altında kalıyordum.
evet dün gece tampera'ya gidicektik ama hava koşullar el vermedi. dedik bari çıkıp bir şeyler içelim. bu sırada joonas aradı hadi sende gel dedim. kendisini beni finlilerle kaynaştırdığı için çok seviyorum. durum böyle olunca bizi bir arkadaşının evinde parti varmış oraya götürdü. ve gidince gördüm ki bu arkadaşı geçen sene Bilkent'te olan Niko'ymuş meğersem? Hatırladınız mı? Ben hatırlamadım şahsen. Çünkü kendisi çok affedersiniz vurucam kırbacı diye haykıran şişko nuri gibi olmuş. Herkes sıraya girmiş bayram günü gibi tokalaşıp ismini söylerken sıra bana geldi. "aaa Derya ben seni biliyorum Ankara'dan dedi" ben: "hııı pek bi değişmiş sen ya" demekle yetindim. Dünya fazla yuvarlak derim. Seviyorum böyle şeyleri. Neyse sonra bu evdekilerin keyfini bozmuşuz gibi oldu ve bizle pek ilgilenmediler. Bizde çıkıp başka yere gitmeye karar verdik. Kendimiz bir Meksika barında bulduk, Erasmusculardan arınmış daha keşfedilmemiş. Çılgınlar gibi gitar çalan casanova şarkıcı sağolsun ilgisini hiç eksik etmedi bizden. Burdaki 3 aylık yaşamımda en ucuz içkimi içtim. 1 litre margarita 16 Euro!!! Evet evet bu yer sır kalmalı. Gecenin sonundan aklımda kalan hiç bir latin dansını beceremeyişim ve gülmekten yanaklarımın acıması... ha bi de palmiye var, tuz ekmek çeviricem.
bu da cuma gecesi olan "baykuş" dinleme gezisinden. eğer sizde dinlemek isterseniz tekbir pozisyonuna geçip sabırla bekliyorsunuz.
hava bok gibi. bütün haftasonu kar yağdı. 21 Mart baharın ilk günüydü. O gün güneşi esirgemedi. Dünde saatler 1 saat ileri alınmış. "Yaz" saati uygulamasıymış. Bak sen şu işe. Biz o sırada kilise çanları eşliğinde karda düşmeden yürümeye çalışıyorduk... Güldüm..
bu da cuma gecesi olan "baykuş" dinleme gezisinden. eğer sizde dinlemek isterseniz tekbir pozisyonuna geçip sabırla bekliyorsunuz.
hava bok gibi. bütün haftasonu kar yağdı. 21 Mart baharın ilk günüydü. O gün güneşi esirgemedi. Dünde saatler 1 saat ileri alınmış. "Yaz" saati uygulamasıymış. Bak sen şu işe. Biz o sırada kilise çanları eşliğinde karda düşmeden yürümeye çalışıyorduk... Güldüm..
28 Mart 2009 Cumartesi
artık kar yağınca edepli olmayı öğrendim
akşam arabayla tampera'ya gidicektik. bu havada nanay gideriz.
o keki kim yedi hala merak ederim
şimdi budapeşte fotoğraflarına tekrar bakarken aklıma stockholm'de karşıdan bi aile görüp "aha bunlar kesin Türk" deyip Türk çıktıktan sonraki doyumumu, birini bekliyormuş gibi rollere bürünmemi, havaalanında aynı reklamlara milyon defa maruz kaldığımı,misyonerden kaçışımı, bir günde 3 farklı çıkış öğrendiğimi: utgang, kirjata, ulos ve istasyonda serkan'a saldırışımı hatırlayıp bilet gişesinde unuttuğum havuçlu keke yandım.
25 Mart 2009 Çarşamba
23 Mart 2009 Pazartesi
22 Mart 2009 Pazar
THIS IS ERASMUS*
bir daha diyenin ağzının ortasına koyabilirim.
*dün gece eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum.
*dün gece eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum.
19 Mart 2009 Perşembe
sinan çetin'le film gibi.
budapeşte mart 2009
*video aplikasyonunu çok seviyorum.
**bi de en yoğun haftamde rekor sayıda entry yapmam daha içler acısı. bu durmadan odayı temizlemeye çalışmam gibi ya da koridorda boş boş yürümem ya da yeni gelen hintli komşumun mutfakta çivili tahtasını çıkarıp üstünde yürümesini beklemem gibi..
18 Mart 2009 Çarşamba
ha bi de bunları dinlemeyi seviyorum
http://www.scandinavianmusicgroup.com/
daha ne yapayım ben sana artık insaf be.
daha ne yapayım ben sana artık insaf be.
ole hyvä (!)
evet iki ay sonunda tekrar akademik hayatıma dönerek fince sınavıma girdim. oh iyi atlattık derken gelen mail:
Hei Derya!
Sinä sait tentistä 2.
Ystävällisin terveisin
Pirkko
5 üzerinden 2 almışım. 2! kırık mıyım? tamam kabul ediyorum çalışmadım adam gibi. ama fincemlede gurur duyuyorum. gidip "naber ahbap" muhabbeti kurabiliyorum. fince isimleri çok güzel söylüyorum. barda gidip biramı sölüyorum. hatta "o olmaz haci bana ucuzunu" ver diyebiliyorum. yemekhanede öğrenciyim ben diyip ucuza yemek alıyorum. yaşlı adamların konuşmalarını dinleyip her küfür edişlerini yakaladığımda kıhkıh gülmeyi seviyorum. peki banane karnıbaharın, patlıcanın ve bunun gibi türkçede bile ne olduğunu bilmediğim sebzelerden... kiitos Pirkko! (rkk kısmını vurgulu sölüceksin)
perkeleeeeeee!!!!
Hei Derya!
Sinä sait tentistä 2.
Ystävällisin terveisin
Pirkko
5 üzerinden 2 almışım. 2! kırık mıyım? tamam kabul ediyorum çalışmadım adam gibi. ama fincemlede gurur duyuyorum. gidip "naber ahbap" muhabbeti kurabiliyorum. fince isimleri çok güzel söylüyorum. barda gidip biramı sölüyorum. hatta "o olmaz haci bana ucuzunu" ver diyebiliyorum. yemekhanede öğrenciyim ben diyip ucuza yemek alıyorum. yaşlı adamların konuşmalarını dinleyip her küfür edişlerini yakaladığımda kıhkıh gülmeyi seviyorum. peki banane karnıbaharın, patlıcanın ve bunun gibi türkçede bile ne olduğunu bilmediğim sebzelerden... kiitos Pirkko! (rkk kısmını vurgulu sölüceksin)
perkeleeeeeee!!!!
son tespitim.
şimdi eve dönerken inceledim. eğer bugünden itibaren hiç kar yağmazsa, yerdeki kar 3 haftaya kadar erir bence..
mutfak stories
mutfağa gidip kettle(?)ın sıcak olduğunu görmek bana inanılmaz hisler yaşatıyor. hayır hazır olduğundan değil; "hmmmm benden önce biri buraya gelmiş" duygusu..
17 Mart 2009 Salı
16 Mart 2009 Pazartesi
15 Mart 2009 Pazar
it is getting better and better and better..
feels like: +1 (evet sıfırın üstü hissedebiliyorum!)
humidity: 93%
sunrise:06.49
sunset: 18.32
*everyday*
humidity: 93%
sunrise:06.49
sunset: 18.32
*everyday*
12 Mart 2009 Perşembe
dertaş soruyor: neden?
neden market reyonları arasında gezinirken içinde 'istanbul istanbul' geçen şarkıyı duyarız. her şey iyi giderken. neyse ben kabak çekirdeğimi alıp bol köpüklü türk kahvemi höpürdetmeye gidiyorum. bay.
10 Mart 2009 Salı
8 Mart 2009 Pazar
24 Şubat 2009 Salı
23 Şubat 2009 Pazartesi
buz üzerine demlemeler
şiddet demişken. trt 3 de buz pateni yarışmaları izlemeye alışkın olan ben geçen hafta 10 euro bayılıp gittiğim üstüne bir de 3. sınıf vatandaş muamelesi görerek stadyumun en tepesine atıldıktan sonra (ki sonra pahalı tribüne tüydüm) finlerin içlerindeki "o" tarafı gördüm/duydum. buzun üzerinde ter döken bu adamlar arasında ne zaman bir kavga çıksa gol olmuşcasına çoşkulu bir hava vardı. iyi hoştu ama sanırım ben mini mini etekler giyen kızları ve taytlı bebeleri tercih ederim.
ya da
biz pataklanmayı seviyoruz dostum!
ya da
biz pataklanmayı seviyoruz dostum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)